İcatlarıyla göz dolduran, seçkin nitelikteki Türk mühendis Selçuk Bayraktar ile bir söyleşi gerçekleştirerek adeta coşkulu bir yolculuğa çıktım. O, pırıl pırıl zekâsı, kararlı duruşu, vizyoner kişiliği ve yüksek düzeydeki aidiyet duygusuyla savunma sanayi alanında ülkesinin teknolojik bağımsızlık idealini omuzlarında taşıyor. Tüm gayretini askerî teknolojinin son derece hassas bir türü olan askerî İHA’lar konusunda yoğunlaştırmış. Kuşkususz İHA’lar gelecekte savaşların sonuçlarını belirleyecek temel bir unsur olarak öne çıkıyor.

Mühendis Selçuk Bayraktar ile olan söyleşimiz, onun hayatına dair bazı önemli kavşak noktalarına uğrayarak devam etti. Aile kökleri, sosyal çevresi, yetiştiği ilk yıllar, çocukluk hatıraları… annesi, babası ve ailesi sayesinde kazandığı çalışkanlık ve yüksek disiplin ile bezeli uğrak noktaları… Kâh onun Türkiye’deki ve ABD’deki  öğrenim hayatına, kâh babasıyla kolları sıvıyarak giriştikleri teknoloji projelerine yönelik katkılarına dair konuştuk. Kuşkusuz söyleşimiz, Mühendis Selçuk Bayraktar’ın, babasının vefatı sonrasında onun mühendislik mirasına nasıl sahip çıktığının, bu gayreti uçsuz bucaksız ufuklara  nasıl taşıdığının ve elleriyle ürettiği İHA’larının nasıl da savaşların seyrini değiştirdiğinin ipuçlarını gözler önüne seriyor.

Söyleşimiz, gerçekten de bir seyrüsefer niteliğinde. Burada Türkiyenin konumu, ülkenin bölgesel ve küresel rolü gibi stratejik konulara temas etmeden olmazdı. Nihayet bilim, inanç ve vicdan arasındaki ilişki türünden felsefî meseleleri de ele almak ayrı bir kazanç. Aslına bakılırsa bu söyleşi, galiba Kızılelmanın peşine sermedî bir aşkla düşmenin bir öyküsü, belki de kuvvet, izzet ve saygınlığa erişme arzusunun bir öyküsü…  Ama her şeyden çok bu öykü, milletler arasında olması gereken yeri elde etme çabasında olan büyük bir ümmetin öyküsü…