Türk'ün Kıraathaneyle İmtihanı
Türk'ün Kıraathaneyle İmtihanı
Ey Kari!..
Esere münhasır bir tanıtım geçelim başlamadan.
Ben diyeyim mahalle... Siz deyin köy... Buranın rüzgârlı yokuşlarında, en az yarım asırdır toprağa kök salmış çınarların gölgesinde başlıyor bu hikâye. Zeliş, bir yanda yüreğini kanatan geçmişin yüküyle, diğer yanda bir zerrecik de olsa umut dolu yarınların hayaliyle yaşar. Mehmet’in kıraathaneye bağlanışı, evlerinin sessizliğine sinen hüsranı olur. İki küçük çocuk, Ayşe ve İsmail, annelerinin gidişiyle büyüyen bir boşluğun içine doğar. Mezarlık ziyaretlerinin duaları, bayram sabahlarının neşesiyle harman olurken köyün taş duvarları yılların yükünü susarak taşır.
Zehra Nine, zamanın sillesini yemiş bir bilgelikle Ayşe’yi sarıp sarmalarken Fatma Kadın ile Hüseyin Ağa, kızlarının kaderine ağıtlarla dokunur; İsmail’e kol kanat olurlar. Bitirim Rüstem, bir zamanlar yardım ettiği kaçışın kendi vicdanını kanatmasını yüreğinde taşır.
Eski kıraathane masalarında bilumum oyunları oynayıp vakit öldürenler neden buralara elini verince kolunu kaptırır? Birkaç fasılda çekilen fotoğraflarda görülene göre her oyunun bir çekiciliği vardır ancak buradaki kâğıt ya da taşlar, müdavimlerini bir yandan kendilerine çekerken öte yandan fark ettirmeden sevenlerinden ve sevdiklerinden, en yakınlarından uzaklaştırıverir.
Geçmişe dönüşlerle, iç hesaplaşmalarla, düğün ve bayram gelenekleriyle ayrıca göçmek isteyen yüreklerin sesiyle örülen bu roman, köy yaşamının tüm neşesiyle hüznünü aynı anda taşır. Zeliş’in günlüğünde saklı kalan sırlar, bir kadının terk edişinin ardındaki derinlikleri gözler önüne serer. Sessizce ağlayan, bu ağlayışı derin çatlaklarıyla aşikâr eden çeyiz sandıkları ve sararmış fotoğraflar nice anılarla doludur. Herkesin bir suskunluğu, her suskunluğun bir sebebi vardır. Ve bazen gitmek, sadece gitmek değil; kalamamaktır…
Ey Kari!
Velhasılıkelam!.. Kitaptaki ilgili bölümleri okurken “Kıraathanenin kitabını yazmış.” dememenizi ve okumanıza tavşankanı çayınızı şahit etmenizi istiyorum.
Ümit ÇELEBİCAN